26.3.10

Dedim

Olmak istemediğim tüm o şeyleri olmaya çalışıp da beceremediğimde nefret ettim kendimden; bir tebessüm için verdikleri her kalıba yatmaktan utandım; her seferinde içimde kanırttıkları budaklı sopaları memnuniyetsizlikle geri çektiklerinde, tezgâhtan inerken izleyenlerin yüzüne bakmaktan utandım.

Zayıflığımı fark etmelerinden korkup sayfalardan, cümlelerden çizgiler çekip anlamadıkları bir şeye sahipmişim gibi dolaştım kaygısız seslerinin çarptığı duvarların ardında, onlardan olmak isteği daha ağır basıncaya kadar içimde.

Her seferinde o aynı tezgâha yatırıp kendilerini uygun kılan pervasızlıklarını yeterince sergileyene kadar gezinmelerini izledim üzerimde, hangi yönden, kimden geldiğini çözemediğim bir işaretle onaylanana kadar vesikaları.

Bir parça da ben kapmak için nasıl görmezlikten gelebildiklerini anlamaya çalıştım, ayaklarının altında parçalanırken aklımın soylu yanları, ezilenin kırılan bedeni yerine yıkımın hazzından titreyen kasları taklit etmek için notlar aldım.

Bilmem neden hiç durmadı üzerimde, tüm o provalara rağmen dikiş tutmadı yüzlerine baktığımda onlardan çaldıklarım, omuzlarımdan kayıp ayaklarıma kapandı topladıklarım. Kendi parçalarını görünce dehşetle bakıp yüzüme, onlarda ışıldayanların kokuşmuşluğundan bahsettiler nesnesi olduğum kutsal, erdemli ve süslü cümlelerle.

Döndüm, bir sayfa daha örtüp korkunun üstüne, tükenmek için bekledim. Etimin sınırlarına dayanana kadar öfke, gözlerimi havada bir noktaya dikip bir an önce köşeyi dönerek görüş alanından çıkmaktı tek umduğum gelecek zamanlardan, dilleri sulanmadan.

Sonra patladı bir şey, kendi ağırlığına dayanamayıp zihnimin ucundan düşen bir damla gibi koptu kendime duyduğum nefret, kalkıp dışarıda bir yerlere gitti; izini sürüp peşinden gittim.

O yürürken eski kalıpların arasından peşi sıra yürüyüp yüzlerine baktım, önlerine yatmadım.

Oldukları her şeyi ve olmayı denediğim her şeyi tek tek saydım, el sürmeden bıraktım.

Ben, tüm haşmetinize ve zaferinizin kesinliğine rağmen duruyorum hep olduğum yerde, dedim.

Lekelemiş olsam da öykünme çabasıyla, becerememiş olmak bile utanç hissetmemek için yeter şimdi, dedim.

Ayağa kalkmış değilim, biliyorum. Henüz çevirdim başımı zevkten titreyen kaslarınızdan diğer tarafa ve umut, bir cümleniz, bir bakışınızla bile yaralanacak kadar toy, biliyorum.

Bu yüzden birkaç coşkulu günün ardından bir el hareketinize, bir bakışınıza takılıp kalıyor; dizleri üzerine çökeni cesaretlendirecek bir cümle bulana kadar sayfalarda, sessizliğe sığınmaya çalışıyorum.

Kısa cümleleri kızgınlıkla sertleştirip etrafıma serpiyorum, sizleri hayranlıkla seyrettiğim günlerin utancının susturduğu dilime dolanıp sahibine dönmesin diye, üzerinize saldığım nefret.

Kimi zaman, çemberime başımı eğmeden yaklaşana bile batıyor dikenlerim, kalkanımı tutmaktan fark edemiyorum açtığım yarayı, bir ona eğiyorum artık başımı.

Ama geçecek, hep geçecek. Bir kez çevirdim başımı diğer yana, geçmek zorunda.
Gün gelecek ‘sizden’ de kopacak o nefret, işte o zaman yeni bir şey olacak.
Adam, suyu bulacak.

1 yorum:

mgntwmn dedi ki...

çok güzel olsa da "çok güzel yazmışsın" gibi yorumlar yazmam. okurum ve birşey yazmadan geçerim kendi kedime güzel olduğunu söyleyerek. bu da bir ilktir bu anlamda: çok etkileyici yazmışsın. kayboldum ve sonra tekrar kendimi buldum okurken.