2.7.09

Futbol Bir Spor mudur?

Süper lig karşılaşmalarına bana oldukça kısa gelen bir ara verildiği şu sıralar aklımda dönüp duran bir soru, daha doğrusu vermeye hevesli olduğum bir cevap için zihnimi kemiren bir bahane var: Futbol bir spor mudur?

Nedeni, nasılı ve sonuçları üzerinde durmadan evvel bu soruya kendi kişisel cevabımı hemen versem iyi olacak: Hayır, futbol bir spor değildir.

Meseleyi futbola getirip yukarıdaki düşüncemi temellendirmeden önce genel olarak ‘spor’ üzerine birkaç cümleyi yuvarlamam gerekiyor.

Her şeyden önce, sanıldığı ya da sanılacak kadar bile zihnimize uğramadan kabul arşivine gönderildiği gibi bir zorunluluk değildir branşların spor olma özelliği. Yani demek istediğim herhangi bir branş doğası gereği spor sayılamaz ve buna göre değerlendirilemez. Spor sayılma durumu o branşın belli kıstasları karşılıyor olmasına bağlıdır. Mesela bu temel kaide sayesindedir ki açık bir fiziksel aktivite olmasına rağmen beyaz adamın bir zamanlar düzenlediği Kızılderili avı spor sayılmamaktadır.

Her ne kadar kıstaslar üzerine tam bir mutabakat bulunmasa da (mesela boks haklı olarak tartışmalara neden olmaktadır) pek çok branşın tasnifi üzerinde uluslararası arenada anlaşıldığı görünmektedir. Ancak tasnifi yapanların öncelikleri ve amaçları her zaman tartışmaya açık olduğundan elbette söz burada bitmemekte, kimi branşlar üzerine şiddetli tartışmalar yaşanmaktadır. Tartışmalar çoğu zaman teknik alanda cereyan ettiği için halkın gündemine yansımamakla birlikte, ülkelerin tarihi farklılıklarından kaynaklanan tartışmalar ilgili kamuoylarının katılımıyla uzun süre gündemdeki yerlerini koruyabilmektedir.

Mesela Kanada’da her yıl yapılan ve görüntüleri dehşet alt başlığıyla evlerimize giren ‘fok balığı avı’ yöre halkı için bir spor sayılabiliyorken dünyanın geri kalanı tarafından (bence de haklı olarak) insanlık suçu olarak algılanabiliyor. Siz bunun üzerine devekuşu yarışlarını, köpekler eşliğinde yapılan tilki avlarını, hadi bir de bizden örnek verelim, horoz ya da köpek dövüşlerini ekleyebilirsiniz.

Bu genel spor faslını kapatıp futbola geçmeden önce belirtmek isterim ki yukarda saydığım eylemlerle futbolu bir tutuyor değilim. Yapmaya çalıştığım spor olma durumunun değişkenliği ve her şeyden önce zorunluluğu üzerine düşünülmesini sağlamak, o kadar.

Ve nihayet futbol…. Merak etmeyin spor ve kabul edilmiş kaideleri tek tek sayıp futbolun bunlara uygunluğunu kritik edecek değilim. Zira futbolun her ülkede aynı atmosferi solumadığını, sosyal farklılıklarla futbolunda başkalaştığını hemen hepimiz biliyoruz. Peki, o zaman futbolun spor olma durumunu hangi mecra üzerinden değerlendireceğiz? Sanırım verilecek en iyi cevap şu: Ülkemize ait meseleleri hangi nokta üzerinden değerlendiriyorsak futbola da o noktadan bakacağız. Çünkü uluslararası sistemde geçerli olan mantık silsileleri bizim topraklarımızda anlamsızlaşıp boş kalıplara dönüyorlar. Bunun sebebi de ayrı bir yazının konusu ama şimdi meseleyi dağıtmayalım.

Spora ilişkin tüm düşüncelerimizi bir tarafa, futbola ilişkin gerçekleri de diğer tarafa koyalım. Şimdi de bu ikisini bir araya getirip uyumlarına bir bakalım. Nasıl, uyuyorlar mı? Benim daha en başta vermiş olduğum cevabı biliyorsunuz ve ben de sizinkileri tahmin edebiliyorum.

Tam bu noktada haklı bir itirazın geleceğine eminim: ‘İyi ama tüm bu sorunlar futbolun doğasından kaynaklanmıyor. Eğitim sistemimiz, medyanın tutumu, kulüp yönetimlerinin hataları, hatta ülkenin sosyal-ekonomik durumu sebep oluyor bütün bunlara. Bu durumda futbolu suçlamak haksızlık değil mi?’

Tüm bu olası itirazlar haklı olabilir. Ama bu, yaşanan tüm o olumsuzlukların futbol aracılığıyla üzerimize boşaltıldığı gerçeğini değiştirmiyor. Eğer kısa zaman içerisinde futbolu vahşete boğan ve yukarda bahsedilen sorunları çözebileceğimize inanıyorsak, futbol, ıslah edilebileceği için tahammül edilebilecek bir alan olarak değerlendirilebilir. Siz inanıyor musunuz bunun olacağına?

Eğer kısa zamanda o sorunlar çözülemeyecek ama futbol kaldığı yerden yoluna devam edecekse olacakları tahmin etmek güç değil. Yine onlarca insan sırf balkona çıktığı için can verecek, statlarda onbeş yaşındaki çocuklar bıçaklanacak, maç çıkışlarında onlarca araç ve işyeri kullanılamaz hale gelecek, hasar gören altyapıyı onarmak için vergilerimiz seferber edilecek vs…

Futbol suçlu olmayabilir ama suçun aracı haline getirildiği de ortadadır.
Eğer bir şehrin şebeke suyuna zehir karıştırıldıysa ve siz suyu kısa zamanda temizleyecek durumda değilseniz, insanlara o suyu içirmeye devam edemezsiniz. Suyu biz içirmiyoruz, sadece dağıtımını yapıyoruz demek sizi sorumluluktan kurtarmaz. Çünkü herkes sağlıklı seçim yapabilecek donanıma sahip değildir.

Ve gelelim işin temeline.

Benim ya da hatta bırakın beni, kamuoyunun dikkatini çekecek kadar önemli, göz önündeki bir kişinin bunları söylemesi bir değişiklik yaratır mı? Sanırım hayır. O zaman neden bunca çaba? Bunun cevabı, bir spor olmayan futbolun gerçekte ne olduğunda saklı.

Futbol nedir? Futbol bir eğlence, bir aktivite ama her şeyden önce bir tüketim nesnesidir. Bu tüketim bugüne kadar meşruiyetini hep spor olma iddiasından aldı. Televizyon kanalları spor programı adı altında yalnızca futbol konuştururken, büyük firmalar yalnızca futbol takımlarına sponsor olurken, bürokrat ve siyasetçilerimiz yalnızca futbol karşılaşmalarında şeref tribününe çıkarken bunları hep ‘spor’ adına ve spora destek olmak için yaptılar.

Futbol bir endüstri haline gelip milyon belki de milyarları yutarken hep spora vurgu yaptı ve yarattığı meşruiyet alanının verdiği güvenle hayatlarımıza rağmen büyümeye devam etti.

Eğer birileri milyon dolarlık transfer cümleleri kurabilsin diye hayatlarımızı feda etmek istemiyorsak bu sahte meşruiyet alanını sorgulamalı, spor adı altında bize yaşatılan vahşetin aslında karalın çıplak ve şişman vücudundan etrafa saçılan irinler olabileceğini hesaba katmalıyız.

Futbol belki bir zamanlar spordu ve belki bir yerlerde hala öyledir.
Ama artık bu ülkede değil.
Uzun zamandır değil ve yakın zamanda da olmayacak.

Hiç yorum yok: