Sen gittin gideli, ben yeni alışkanlıklar edindim bebek.
Eski takıntılarımı aşıp yenilerine kapıldım. Artık seni düşünürken suratımda oluşan ebleh tebessümü kontrol edemeyip 'acaba o da beni düşünüyor mu' diye kafamı yormuyorum eskisi gibi. Beklentim kalmadı çünkü. Senin de beni düşünüp düşünmediğini bilmek fena olmazdı ya. Yine de böylesi iyi; en azından hayal kırıklığı yaşama riskim yok, kafam rahat. Bana bir kez bile mektup göndermemiş olmana rağmen, nereden alıştıysam, apartman girişindeki posta kutusuna bakmadan geçemiyorum. Oysa yeni adresimden haberdar olmadığını biliyorum. Daha önce yazdığım hiçbir mektubu yanıtlamamıştın gerçi; ama olsun, sahiden takmıyorum bunları. Ben daha çok evin sessizleşmesinden rahatsızım. Birlikte hepsini en az iki yüzer kez dinlediğimizden, kazara anıları canlandırır diye, müzik arşivimdeki tüm parçaları silmek zorunda kaldım. Tüm DVD'leri de yeğenime verdim; bir tek A Bout de Souffle hariç. Özel bir önemi yok aslında, öylesine bir tane seçtim o kadar filmin arasından; hatta doğrusunu istersen, hiç sevmem o filmi. Kendi kendime eğlenmeyi hatırladım bu arada, sanki karşımda sen varmışsın gibi, kendi kendime espri yapıp ardından gülmeyi. Günler birbirine benzediğinde çabuk geçerler sanırdım seninle birlikteyken; oysa öyle değilmiş. Günler yine birbirine benziyor ama böyle hiç de çabuk geçmiyor.
Son bir aydır evden çıkamıyorum bebek. Nohut, pirinç ve kuru üzümden başka erzak kalmamış, ben de kendime aşure yaptım yedim bugün. Sakallarım bir aydır tıraşsız; aynı tişörtü iki buçuk haftadır üzerimden çıkarmadığım için koltuk altımdan haberim yok; öğle yemeğimi (aşure) yedikten sonra işemeye gittiğimde, benim küçüğün çevresini ufak bir ormanın kapladığını fark ettim. Sen yanımdayken en fazla on günde bir etek tıraşı olduğum günler vardı; artık yok. Eskisinden daha pis ve özgürüm. Bu açıdan bakılınca iyiyim yani.
Biriken çöpleri almaya gelen apartman görevlisine (Kapıcı demiyorum artık, bu da yeni alışkanlıklarımdan.) nereden bakılsa on gündür açmıyordum kapıyı; ama bugün, evi tamamıyla saran kesif kokudan kurtulmak için mecburen açtım. Son bir aydır gördüğüm tek insan, apartman görevlimiz Salih abi. O da pek konuşkan biri değil, aynı benim gibi. En son ne zaman diyalog kurduğumuzu anımsayamıyorum. Belki de hiç kurmadık?.. Neyse.
Daha ilk şoku atlatamadığım dönemde, yakın arkadaşlarımdan birkaçı bir 'fuckbuddy' bulup beden ve zihin formumu korumam gerektiğini söylemişti. Çok düşündüm bunu; çünkü üzüntümü ve sıkıntımı çevreye yansıtmak istemiyordum. Gerçi hiçbir zaman böyle biri olmadım. Bir kere söyleyip ardından üstelemediklerine göre porno arşivi işimi görmek için şimdilik yeterli oluyor. Uzun zamandan sonra elimle temas kurmayı hatırladım, eski pratiğimi tekrar kazandım. Bu arada, peçete ve sabun stoklarım bitmek üzere, dışarı çıkmak zorunda kalacağım gün yaklaşıyor demek...
Yokluğunda, can sıkıntısından pipoya başlamaya da karar verdim bebek. Kapalı Çarşı'daki tüm esnafları teker teker gezdim; ama hepsinden ekseriyetle aynı cevabı aldım: "Prensip olarak, ropdöşambır ve kürk mantosu olmayanlara pipo satmıyoruz kardeşim!" Vazgeçtim. Birtakım öyküler yazmayı denedim, dergilere göndermek için, o da olmadı. Meğer yazdığım her hikayede seni anımsatan karakterler yaratmışım, farkına varınca, yazmayı da bıraktım. Şu sıralar başka uğraşılar arıyorum.
Velhasıl, sen gittin gideli, ben kendimi bir türlü bulamadım bebek. Oysa varlığını hissetmek bile güzel. Beni ayakta tutan da, emin değilim ama, bu olsa gerek. Belki biraz da, aşure.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder