11.7.09

Hepimiz Suçluyuz...

Dünyanın her bir yanında birbirinden farklı düşünen insanların kutuplaşmasını körükleyen medya organları var ve bu medya organlarının attığı oltalara -her ne kadar farkında olamasak da- hepimiz bir anlamda takılıyoruz. Hakkında konuşulan, yazılan, fikir belirtilen bir olayda, çizilmiş mevcut kutuplaşma senaryosunun dışına çıkıp ezberbozan bir ortam yaratamıyoruz maalesef.

Dünyada her an bir yerlerde birileri haksızlığa, fiziksel ve/veya psikolojik şiddete maruz bırakılıyor ve saire... Fakat gördüğüm odur ki, hepimiz egemen medyanın yayınlamayı seçtiği kadar bunlardan haberdar olup ona göre konuşuyoruz. Irak'ta her gün masum insanlar intihar saldırıları sonucu öldürülüyor. 2003'ten bu yana 1.5 milyon insan... Son üç-dört yılda sıcak savaşın durulmasıyla birlikte televizyonlarda her gün gördüğümüz "Irak'ta intihar saldırısı: 7 sünni, 11 şii öldü." vb. haberleri ise tepkisizce karşılar olduk. Şu an gündemde Uygur kıyımı var. Katledilen insanların etnik/dinî kimliklerine göre sahiplenilmesine alıştığımız için, bu dramı da milliyetçi kesimin en başta sahiplenmesine şaşmamak gerek. Tıpkı İsrail'in geçen kış Filistin halkına uyguladığı katliamı da başta islamcı kesimin sahipleniyor görünmesine şaşmadığımız gibi. Çin Halk Cumhuriyeti devletinin kendi içindeki azınlıklara karşı güttüğü baskı ve şiddet politikası yeni değil. 1949'da işgaline girişilen Tibet bölgesinde Dalai Lama'nın önderliğindeki on binlerce masum Tibetli'yi katleden yine Çin devletiydi.

Yalnızca egemen medyanın gündeme taşımayı seçtiği olaylara göre yürüttüğümüz bir tartışmalar silsilesi ve buna bağlı olarak itildiğimiz kutuplaşmalar var. Geçen kış İsrail'in Filistin'e karşı uyguladığı kıyım sürecinde öldürülenleri salt 'müslüman' olmaları sebebiyle sahiplenen ve bunu da bir anlamda Yahudi düşmalıklarını meşru zemine taşımak için kullanan kesimin iki yüzlülüğüyle, Çin'in şu anda uygulayageldiği katliamı 'Kızıl Çin'in vahşeti' temalı haberleriyle sosyalizm aleyhtarı propaganda yapmak için kullanan kesim arasında bir fark göremiyorum. Hoş, Çin'in ne kadar sosyalist olduğu da ayrı bir konu. Vakti zamanında Che Guevara'nın Libya'da yaptığı bir konuşmasındaki "Sovyetler Birliği'nin emperyalizm açısından ABD'den hiçbir farkı yoktur" tümcesini aslında bugün Çin için kullanmak pek de abes kaçmayacaktır. Çetin Altan'ın da ilgili güzel bir sözü vardır: "Sosyalistler yalan söylemez, fakat bazı yalancılar sosyalist olduklarını söyleyebilirler."

19 Ocak 2007'de Hrant Dink'in öldürülmesinin ardından, gerçek sosyalistler sokaklara dökülüp bir insanın sırf Ermeni olduğu için öldürülmesine tepki göstermişlerdi. İki buçuk yıldır da bu tepkilerini sürdürerek bu davanın her safhasında Hrant'ın ailesinin ve dostlarının yanında oldular, "Hepimiz Hrant'ız, Ermeni'yiz" diyerek katillere ve onlara arka çıkanlara "Haydi bizi de vurun" mesajı verdiler. Bugün Sincan'daki katliamı sahiplendiğini söyleyip "Hrantçılar, şimdi neredesiniz?" diyen demagoglar, zamanında Hrant'ın ardından onu ve arkadaşlarını aşağılamaya çalışan, katilleri öven türküyü çığıranların sırtını sıvazlayanlardı. Eğer 'Hrantçılar' dediğiniz kesim şimdi "Hepimiz Uygur'uz, hepimiz Türk'üz" demekten çekiniyorsa, bunda kendi payınızı biraz düşünmelisiniz.

Başlarda da söz ettiğim gibi, egemen medyanın güdümündeki gündemlere takılıp kalıyoruz. Peki bu durumu nasıl aşabiliriz? Kişisel fikrim, mümkün olduğunca televizyondan uzak durmak ve alternatif medyanın olanaklarından yararlanmak yönünde. Televizyonda bir absürtlük var. Sözgelimi şu anda Star TV'de İbo Show'u izleyip İbrahim Tatlıses'in Kürtçe şarkısını dinliyorsunuz, fakat bir saat önce aynı kanalın ana haber bülteninde dağlarda PKK'lilere 'ölüm kusan' Bordo Bereliler'in tanıtım filmini izlemiştiniz. Ahmet Kaya, on yıl önce, sonraki albümünde Kürtçe şarkı söylemek istediğini söylediğinde aldığı tepkiyi anımsıyor musunuz?

* Ortak hedef: İsrail'i protesto etmek. Ve fakat solcularla islamcılar bunu bir arada gerçekleştiremiyor.
* Ortak hedef: Çin'i protesto etmek. Ve fakat solcular, milliyetçilerle aynı safta olmaya çekiniyor.

Hepimiz bir anlamda suçluyuz; zira dünyanın herhangi bir noktasında zulme maruz kalan insanları, medyanın göz önüne getirdiği ölçüde düşünüyoruz.
Hepimiz bir anlamda suçluyuz; zira insanları salt etnik/dinî kimliklerine, siyasi görüşlerine göre sahipleniyoruz.

Göremediğimiz bir gerçek var: Aslında hepimiz mağduruz...

Hiç yorum yok: